Akşam yemeğini haftada 2 kez atlamanın kilo vermede oldukça etkili olduğu açıklandı..İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayça Kaya yaşam tarzını değiştirmek için uygulanabilir bir yöntem olarak akşam yemeğinin atlanmasını önerirken, akşam yemeği atlandığında vücutta ne gibi değişiklikler oluyor onları açıkladı.. *Vücutta hücre onarımında ve gençleşmede en önemli iki hormon olan Growth Hormon ve Melatonin akşam açlığında daha çok salgılanıyor. Bu iki hormon uykuda vücudu onarıyor ve hücresel bakımı sağlıyor. Gençleşmek için kullanılan yüksek maliyetli büyüme hormonu akşam yemeği atlanarak vücuda maliyetsiz salgılattırılabilir. * Günlük kalori tüketiminin %14’den azını akşam yemeği öncesinde almak ciddi metabolik kontrol ve kan şekerinin daha düzenli olmasını sağlıyor. *Akşam yemeğini atlamak aynı zamanda kalori kısıtlaması için çok iyi bir alternatif ve aynı zamanda kilo vermek için atılacak en önemli adımlardan biridir. * Akşam yemeğinden sonra tam bir şeker bombası olan meyve yemek ise vücuda fazladan insülin salgılatıyor ve fazla insülin hızlı yaşlanmaya neden oluyor. * Akşam yemeği atlandığında uykular daha düzenli oluyor. Sindirim için harcayacağı çabayı vücut kendini onarım için harcadığı için kişi sabah daha dinlenmiş ve daha enerjik olarak güne başlıyor.
Her ne kadar günlük yaşantıda akşam yemeği aynı zamanda bir sosyalleşme ve tüm aile fertlerinin bir araya geldiği bir paylaşım gibi görülse de daha fazla zaman kaybetmeden bu alışkanlıktan vazgeçmek gerekiyor “Akşam yemeğini atlamayı mümkünse her gün yapın. Bu durumda çok iyi kilo kontrolü sağlarsınız. Haftada en az iki gün yapabildiğinizde ise ortalama kilo kontrolü ile iyi bir metabolik iyileşme elde edersiniz. Akşam yemeğini atlamak kalıcı kilo kaybının ve gençleşmenin en önemli anahtarı olabilir.” diyen İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayça Kaya akşam yemeği nin mümkünse saat beşten önce yenilmesini ve akşam yemeği yenildikten sonra hiç bir şey yenilmemesini öneriyor. Açlık duygusu yaşandığında bu durum şekersiz bitki çayları ile giderilmeye çalışılmalıdır. Saat başı içilecek bu şekildeki sıcak çaylar hem sindirimi rahatlatır, hem bağırsakları yumuşatır, hem de tokluk duygusu verir. İlk günlerde çok acıkıldığında 1 tatlı kaşığı balla tatlandırılmış süt içilebilir. Süt hem laktik asit seviyesini yükseltir vücudu gevşetir, hem de açlıkta temel gereksinim olan şekeri vücuda verir.
Maya ve bakterilerden oluşan kültürler, antik zamanlardan beri, dünyanın her yerinde, sağlığı-iyileştiren mayalanmış içecekler ve gıda maddeleri elde etmek amacıyla, insanlar tarafından sağlıkları için kullanılmış ve uygulanmıştır..Bunlardan biride çok azbilinen mantar türü olan Kombu mantarından elde edilmiş çaydır.. Ender Saraç Şifa Kaynağı Kombu(Kombucha) mantarından yapılmış çayın tarifini verdi.. Gerekli Malzemler bir miktar mayalanması için Kombu mantarı
1 litre su Toz şeker 8-10 poşet çay 1 adet şeftali Elma Sirkesi Tüm malzemeler geniş bir kapta alınır ve karıştırılır..Üzeri tülbent tarzı bir bezle kapatılıp 4-8 gün mayalanması için bekletilir..Buzdolabına sakın koymayın çünkü migroorganizmalar soğuk ortamda daha yavaş ortamda olmadığından ılık ortamda mayalanması beklenmelidir.Sbah ve akşam 1 bardak tüketebilirsiniz.
Kambu Mantarı Çayının faydaları:Kombu çayı organizmaları zararlı maddelerden arındırır ve metabolizmayı iyileştirir, bu şekilde vücudun savunma kapasitesi iyileşir. Aynı zamanda, bağırsak faaliyetlerini düzenleyici, yorgunluğa, halsizliğe, sinirliliğe, gut, romatizma, böbrek taşları, arterioskleroz, yüksek tansiyon ve onun baş dönmesi, yaşlılık, bağırsaktaki kötü bakterilere karşı fakat özellikle de bütün metabolik hastalıklarda ve erken dönemlerdeki kansere karşı mükemmel bir ilaçtır.
Dünyaca ünlü kalp doktorumuz Mehmet Öz’ün yeni favori meyvesi karadut’u hastalarına önerdi.Diyabet olmak üzere kalp hastalıkları ve kolesterol’e birebir olan karadut’a süper yiyecek adını verdi. Mehmet Öz, önceki gün yayınlanan programında karadutun hem diyabet, kolesterol ve kalp hastalıklarına karşı mücadelede yararlı olduğunu, hem de kilo vermeye yardım ettiğini söyledi.Mehmet Öz’e göre yüksek ölçüde lif, protein ve aktioksidan bulunduran karadutun faydaları şunlar..
Diğer meyvelerin yarısı kadar şeker içermesinin yanı sıra şekerin sindiriminin önüne geçiyor. Bu sayede diyabeti önlediği düşünülüyor. **Karadut içerdiği aktioksidanlarla kalbi koruyor. **Sadece bir kabın üçte birini dolduracak kadar karadut, dört gram protein içeriyor. ** Yine bir kabın üçte birini dolduracak kadar karadut, günlük lif ihtiyacının yüzde 20’sini karşılıyor.
** Mevsimi olmadığında karadut çayı içmek ya da kurutulmuş karadut yemek de aynı etkiyi veriyor.
İbrahim Saraçoğlu 20 Eylül Cuma günü TRT1′de yayınlanan “İyi Fikir”programında normal romatizma sıkıntısı yaşayanlar için Kiraz Sapı-Isırgan çayını önerdi.. Saraçoğlu’nun Romatizma’ya iyi gelen çay tarihi 25 -30 tane kurutulmış kiraz sapını 1 bardak suda 3-4 kaynatın.. 3-4 dakika’dan sonra 4-5 gr ısırganotunu ilave edin..Isırgan otunu aktarlardan alırken dikkat etmeniz gereken bir nokta yeşil olarak kurutulan ısırganotunu,özellikle dişi olanını tercih ederseniz daha verimli sonuç alırsınız..
Kiraz sapı ile ısırgan otunu 3-4 dakika daha kaynattıktan sonra ılımaya bırakın.Ilınınca süzüp sabah ve akşam yemeklerden 1 saat sonra tüketebilirsiniz.. 7 gün boyunca sabah ve akşam taze olarak mutlaka tüketmelisiniz.7 günden sonra günde 1 kez akşamları tüketebilirsiniz.Bu küre 1 ay boyunca devam etmelisiniz.
Ceyda Düvenci ve Prof.Dr.Murat Aksoy’un Kanal D ekranlarında sunduğu Doktorum programına katılan Dr.Hakan Güveli kabızlık sıkıntısı çekenlere evlerinde yapabilecekleri kabızlıktan kurtaran çay tarifi verdi.. Gerekli Malzemeler 10 gr eğrikökü 10 gr kekik 20 gr papatya çayı 30 gr sinemaki 20 gr revent kökü
Tüm malzmeleri tam kaynamış suya atın.Malzemeleri tam kapalı cam çaydanlık ta (porselende olabilir)6-8 dakika demlenmeye bırakın.Çayı her gün taze olarak hazırlayın..
Başarılı sanatçı Gülay’ın hafızalarımızda yer eden en önemli şarkısı hiç kuşkusuz Cesaretin varmı Aşk’a şarkısıydı..Uzun süredir pek ekranlarda görünmeyen Gülay dün akşam Tv 8′de yayınlanan Bir Ses Bir Nefes programına konuk oldu..Yanlız Gülay’ı görenler gözlerine inanamadı.. Tam 40 kilo veren sanatçıya Yavuz Bingöl “Ne yaptın da böyle zayıfladın” diye sorunca Gülay “Hayat işte, kilo alırsın… kilo verirsin…” diyerek yanıt verdi. Neden bu kadar kilo verdiğini Gülay’ın kız kardeşi Nilüfer Sezer, anlattı: “Gastrik bypass ameliyatı oldu.
Bu ameliyat şeker hastalarına uygulanan bir ameliyat.Doktorları böyle olmasını uygun buldu çünkü midesinde ülser vardı. Kendisi de şeker hastalığından müzdaripti ve daha önce yaşadığı böbrek rahatsızlığı nedeniyle bir böbreği alınmıştı.90 kiloya ulaşmıştı ve artık ilaç kullanmaması gerektiği için doktorların kararı ameliyat oldu. Kendi tam 40 kilo verdi”
Kanal D ekranlarının en çok izlenen sabah programlarından biri olan Doktorum’un kadrosu değişti.Doktor Aytuğ Kolonkaya ve Zahide Yetiş gitti ve yerine oyuncu Ceyda Düvenci ve Dr. Murat Aksoy geldi.. Yeni sezon doktorum ve gelişmeler hakkında Ceyda Düvenci ve Doktor Murat Aksoy bilgiler verdi..İşte o röportaj * “Doktorum”un tanıtım videosu çok eğlenceli. Sağlık programı mı yapacaksınız, sitcom mu? Ceyda Düvenci: (Gülüyor) Sitcom! “Doktorum” programını dizi yapalım dedik! Programı daha önce izlememiş olanlar varsa, tanıtımlardan öyle algılayabilirler gerçekten. * Anladığım kadarıyla çekimlerde çok eğlenmişsiniz. Elektriğiniz tuttu sanırım… CD: Evet, güzel bir enerji var aramızda. Murat Aksoy: Tanıştığımız andan beri öyle hakikaten. Ama bunda aynı kültürden çıkmamızın, aynı lisede okumamızın da payı var bence. Ayrıca Ceyda Hanım çok sıcakkanlı biri. * Hangi liseden mezunsunuz? CD: Kadıköy Anadolu Lisesi… Murat programı kiminle beraber sunacağını sorduğunda “Ceyda Düvenci olabilir” demişler, ilk tepkisi “Ooo süper, o da Kadıköy Anadolu Lisesi mezunu, biz çok iyi anlaşırız” demiş… * Birbirinizi tanıyor muydunuz peki? MA: Yok, hayır. Ben çok daha önce mezun oldum.
* Program için teklif aldığınızda ne düşündünüz, ne hissettiniz? CD: Ben uçtum! Çünkü çok keyifli ve çok doğru yapılan bir programdı. Onu devralma fikri beni çok heyecanlandırdı. Hemen kabul ettim. MA: Benim açımdan da öyle oldu. Duyduğum ilk anda çok hoşuma gitti. “Doktorum”, sağlık programları içinde bence bir numara ve örnek alınması gereken bir program. Sağlığı halka indirgemek konusunda çok başarılı bir proje. Dolayısıyla benim için de çok özel bir öneriydi. CD: İşte iki kişi de işe heyecan ve sevgiyle atlayınca, o enerji garip bir şekilde bütünleşiyor zaten. Biz de sanki yıllardır tanışıyor ve bu işi yapıyormuş gibi hissediyoruz. Bir de Murat sadece doktor değil, aynı zamanda bir sanatçı. Bu da çok önemli bir şey. Hani belki sadece doktor olsa biraz panikleyebilirdim ama onun kamera önündeki rahatlığı, kendine güvenli duruşu, toplantılardaki hakimiyeti beni çok rahatlattı. Onu görünce “Evet ya, şahaneyiz, biz bu işi yaparız!” filan dedim. MA: Ceyda da çok gaza getiriyor beni! * Peki, dört sezondur devam eden bir programı devralmak, endişe ya da korku yaratmadı mı sizde? MA: Açıkçası yarattı… Bu benim ilk televizyon projem. Daha önce televizyon programlarına konuk oldum ama ilk defa tüm işi devralıyorum ve bu durum bende endişe yarattı haliyle. Ayrıca uzun zamandır başarıyla devam etmiş bir program ve sunucuları da halk tarafından çok sevilmiş. Fakat bizim de enerjimizi ekrana yansıtabileceğimizi ve seyircileri samimiyetimize inandırarak halkın içine girebileceğimizi düşünüyorum. CD: Televizyon dediğiniz sektörde, bu tarz programlarda bayrak teslimi oluyor. Biz de güzel bir projeyi doğru isimlerden doğru bir şekilde devraldık. Hiçbir televizyon projesi, sadece kamera önündeki insanlarla var olmuyor. Kamera arkası da çok önemli. Ben toplantılara gidip geldikçe şunu fark ettim; “Doktorum”, kamera arkasındakilerle de var olmuş bir program. Kamera önüne hangi sunucuyu koyarsanız koyun, işini severek yaptığı sürece program alıp yürür. Şunu samimiyetle söylüyorum; sunuculuk ve oyunculukta 20’nci yılım, işini aşkla yapan bu kadar pozitif ve profesyonel bir ekibe çok az rastladım. * Murat Bey, daha önce televizyon programlarına konuk olduğunuzu söylediniz, “Doktorum”a katılmış mıydınız? MA: Evet, bir kere konuk oldum. Ve ekibin ne kadar profesyonel olduğuna, işi nasıl inanarak yaptığına daha o zaman tanık oldum. Bunu ilk toplantımızda da fark ettim. Ben, liseden itibaren genel cerrahi hocası olmak için yolumu çizmiştim ve bunu da başarabildim. Bu programın ekibi de bir doktor kadar idealist. Bir misyonları var ve bu misyonu da “halka sağlığı getirmek” olarak tanımlıyorlar. Programın en çok cezbedici tarafı bu bence. Başarının altında yatan neden, programın misyonunu çok iyi tanımlamış olması ve işe dört elle sarılması… * Sizce siz neler katacaksınız programa? MA: Sonuçta bu bir ekip işi, her şeye ekiple birlikte karar verilecek. Biz ancak bir renk katabiliriz buraya. * Ama “Bunu da yapalım” dediğiniz yeni fikirleriniz vardır mutlaka… CD: Ben galiba mutlulukla sonuçlanan sağlık haberlerinin çoğalması yönünde bir katkıda bulunabilirim. Bir de sağlık konusuyla son zamanlarda çok uğraşmış bir anne olarak, çok fazla soru sorabilirim. İzleyicilerin merakını dile getiren, bilen değil ama soran taraf olmayı tercih edeceğim ben… MA: Benim de öğretim üyesi kimliğim biraz ortaya çıkabilir diye düşünüyorum. Bunu toplantıda da konuşmuştuk ve ilk önerilerimden biri de aslında buydu. Bazı konuların tarihsel gelişimi ilgi çekici oluyor ve bu sayede akılda kalıyor. Ben tıp fakültesindeki derslerim sırasında da bu kurnazlığı yapıyordum. Dolayısıyla işin içine bunları da katabiliriz. Hürriyet